29 Mart 2008 Cumartesi

salak oğlum- tiyatro

SALAK OĞLUM Müjdat Gezen (Yeni dünyanın önüne Annesiyle konuşarak Kız girer.) KIZ : Ben bu kadar salak olduğunu bilmiyordum anne. ANNE : Bana da biraz öyle geldi kızım. MACİT : (Kulisten gelir ağzıyla kapıyı çalar.) tak tak ta tak tak tak taak tak. KIZ VE ANNE : Kimdiiiirrr kimdir kimdiirr o.ç MACİDE : Benim ben, Macit. KIZ : Çıngır mıngır lop, buyrun Macid bey amca. MACİT : Selvinaz nasılsın kızım, öp bakayım. KIZ : Hoş geldiniz. (Elini öper.) ANNE : Aaa hangi rüzgar attı seni böyle Macit Bey? MACİT : Hayırlı bir iş için geldim efendim. ANNE : Hayrola? MACİT : Sarraf Mehmet Efendi’nin oğlu Hamza yok mu? ANNE : Eee? MACİT : Selvinaz’ı istemeye geleceklermiş. KIZ : Aaa buda nereden çıktı? MACİT : Seni öteden beri çok beğenirmiş, askerliğini bitirip dönmüş babasının yanında sarraflığa başlamış, çocuk altınla oynuyor. ANNE : Valla bilmem ki Kazım Bey ne der. MACİT : Önce bi gelsinler sonrasını siz bana bırakın. ANNE : Ehh sen öyle diyorsan? KIZ : Anneciğim yanlış anlayacaksınız diye korkuyorum ama ben bu beyi hiç tanımıyorum. MACİT : Tanışırsınız kızım tanışırsınız. ANNE : Macit Bey doğru söylüyor. MACİT : Bunlar çok varlıklı aileler, altınla oynuyorlar. KIZ : Sizler daha iyi bilirsiniz. ANNE : Aferim kızım. MACİT : Bu kadar iyi terbiye almış bir kızın kötü bir kadere kurban olmasını istemeyiz. ANNE : Sağolun Macit Bey. KIZ : Sağolun efendim. ANNE : Lafa daldık, bir şey içmez miydiniz? MACİT : Ben gideceğim. Dükkanı boş bıraktım. Hadi kalın sağlıcakla. (Çıkar.) KIZ : Güle güle efendim. ANNE : Güle güle Macit Bey. (Küçük paravan sarraf dükkanıdır. Sarraf Mehmet ve oğlu Hazma dükkanda. Baba oturmakta Hazma ayaktadır.) MEHMET : Bu Selvinaz için çok güzel, tam adı gibi bir kız diyorlar. HAMZA : Valla sen bilirsin babam. Para senin ev senin, bizim bu konuda fikir beyan edecek durumumuz yok. MEHMET : Aferin oğlum. Ama gene de sonunda evlenecek olan sensin. Kızı bir gör istersen. HAMZA : Sen iyidir diyorsan iyidir be babam, bven ne göreceğim. MEHMET : Gider isteriz sen he dersen. HAMZA : He dedim be canım babacığım. MÜŞTERİ : (Bu sırada kapıdan girer. Kapı falan yoktur.) Selamınaleyküm. MEHMET : Aleykümselam buyurun efendim. MÜŞTERİ : Biraz altınım var satmak istiyorum. Zor durumda kaldık da. HAMZA : Beyefendi ağabeyzi kırmak istemeyiz, ama malumaliniz bu sıralar piyasa allak bullak, şu altını bi tartalım evvela MÜŞTERİ : Buyurun efendim, sıkıştık da. HAMZA : Altının bu günkü piyasa değeri çok düşük yazık. MÜŞTERİ : Ne olsa razıyız beyim sıkıştık. HAMZA : Valla babam bilir ama... MEHMET : Beş akçe verelim. MÜŞTERİ : Aman sarraf efendi biz bunu alırken 10 akçeye almıştık. Hiç olmazsa aldığım fiatı verin. HAMZA : Ben cebimden buna iki akçe daha eklerim. MÜŞTERİ : Gel şunu beş yap be delikanlı. HAMZA : Para benim olsa yaparım. MEHMET : Hadi bir akçede ben ekleyeyim. Ama daha fazla veremeyiz. MÜŞTERİ : Vallahi on akçeye kendimiz almıştık. HAMZA : Tamam ustacım sana helalinden sekiz akçe verelim olsun bitsin. MEHMET : Çok açıldın oğlum. HAMZA : Ziyan yok babacığım. Beyefendi sıkışık durumda da. MEHMET : Ben veremem. HAMZA : Ben cebimden veririm. MÜŞTERİ : Yahu şunu hiç olmazsa dokuz akçe yapsaydınız. MEHMET : Ben sekiz akçe bile veremem dedim. HAMZA : Ben sekiz verdim baba adamcağız zor durumda. MÜŞTERİ : Ehh pekala napalım öyle olsun. MEHMET : Buyrun sekiz akçe. (Parayı verir.) MÜŞTERİ : Hayırlı işler. (Çıkar.) MEHMET : Aferin oğlum sen bu işi iyi öğreneceksin. HAMZA : Ben kimin oğluyum baba. MEHMET : Sarraf Mehmet’in oğlusun. HAMZA : Sarraf Mehmet bilir işi, at dişini yapar fildişi. MEHMET : Aferim. HAMZA : Bu işte karımız ne babam. MEHMET : Bu yirmiiki ayar altın, en az on akçe kazanırız. HAMZA : Beşi senin beşi benim. MEHMET : Bak kerataya, şimdiden sermayenin yarısına ortak oldu bile. HAMZA : Eeee ben kimin oğluyum? MEHMET : Sarraf Mehmet’in hah ha ha…

2)(Yeni dünya önünde Anne, Kız ve Macit oturmaktadırlar.) MACİT : Efendim, az sonra Sarraf Mehmet bey teşrif edecek. ANNE : Mahdumu gelmeyecekler mi? MACİT : Dükkanı kapatamıyorlarmış. Ama “Bir ara uğrar” dedi Mehmet Bey. ANNE : Haberimiz olursa Kazım Bey’de bulunur da. MACİT : Siz Kazım Bey’e haber iletin gelsin şimdiden. ANNE : Kızım sen babana bir seslen. Yandaki berberde. KIZ : Tamam anne. (Çıkar.) ANNE : Anne olarak tabii ki kızımın mesut olmasını istiyorum Macit Bey. MACİT : Kapı çaldı… Geldiler galiba? ANNE (Anne çıkar.) Buyurun efendim… Buyurun. MEHMET : Hoş bulduk efendim… ANNE : Buyurun şöyle oturun… Mahdum beyler yoklar mı? MEHMET : Az sonra uğrayacak. MACİT : Hoş geldin Mehmetçiğim ANNE : Ne alırdınız efendin? MEHMET : Kızımızın elinden bir az şekerli kahve olursa içeriz. ANNE : (Seslenir.) Kızım Selvinazz, Mehmet Bey Amcana bir az şekerli kahve yapıver… Siz Macit Beyciğim? MACİT : Hadi benimki de aynı cezveden çıksın bari. ANNE : (Seslenir.) Bende öyle yapayım. Kızım üçü de aynı olsun. KIZ : (Seslenir.) Peki anneciğim. MEHMET : Seside pek güzel maşallah. ANNE : Kızım diye söylemiyorum ama öyledir. MEHMET : Efendim az sonra oğlumuz da gelsin de öyle konuşalım diyeceğim ama herhalde Macit Bey size söz etmiştir. Allah’ın emri ve Peygamberimizin kavli ile kızınızı oğlumuza istemeyi düşünüyoruz. ANNE Valla ne diyeyim efendim, kısmetse olur diyelim. MACİT : Olur olur ne diye olmasın?.. ANNE : Kapı çaldı. Sanıyorum sizinki geldi. (Çıkar.) Buyursunlar efendim buyursunlar.. HAMZA : Merhaba baba, merhaba Macit Bey Amca. MACİT : Merhaba evladım. ANNE : Bize kahve yapıyordu. Size de söyleyelim hemen. HAMZA : Ben sade içerim. ANNE : (Seslenir.) Selvinaz kızım bir tane de sade yapar mısın? KIZ : (Ses.) Tabii anneciğim. HAMZA : Sesi de pek hoş maşallah. KAZIM : (Girer.) Oooo hoş geldiniz Mehmet Beyciğim. Hoş geldin bey oğlum. Sende hoş geldin Macit Beyciğim. HEPSİ : Hoş bulduk. KAZIM : Kursa bakmayın yandaki berberde bıyıklarımı düzelttiriyordum. HAMZA : Peki neden düzelttirmediniz? KAZIM : Düzelttirdim ya. HAMZA : Haa o zaman iyi yapamamış. Sol taraf iki milim uzun. KAZIM : Yok yahu. MEHMET : Bizim oğlan çok dikkatlidir amcası. KAZIM : Ne iyi. HAMZA : Altın alıp satıyoruz bir gram adama yıl sonunda servet kaybettirir. KAZIM : Peki ya bir gram bir gram eksik tartıp alırsan? HAMZA : O zaman da servet kazandırır. KAZIM : Vay bee. MEHMET : Öğreniyor amcası öğreniyor. ANNE : Kazım beyin mesleğinde böyle şeyler olmadığından bilmez. KAZIM : Devlet kapısı hanım. Orada ne bilip ne öğreneceksin ki? MACİT : Öyle demeyin onunda güzel yanları vardır. ANNE : Var ay başını nasıl getireceğiz diye düşünmesi var. MEHMET : Bundan sonra böyle bir düşünceniz olmayacak hanımefendi. ANNE : Neden o? MEHMET : Oğlumuz çalışıyor evelallah. Komşuda pişer size de düşer. KIZ : (Kahve tepsisiyle girer.) hoş geldiniz. Buyurun efendim. HAMZA : Vay anam vay bu ne biçim tramvay. KIZ : Anlamadım? MEHMET : Seni beğendi de onu söylüyor. KIZ : Teşekkür ederim. Buyurun. (Kahveleri dağıtır. Sessizlik.) KAZIM : Mahdum bey ne iş yaparlar acaba? MEHMET : Benim yanımda sarraf. KAZIM : Maşallah. KIZ : Kahve boşlarınızı alayım efendim. Afiyet olsun. MEHMET : Eline sağlık kızım. HAMZA : Eline sağlık ayağına soluk hah ha ha. KIZ : Afiyet olsun. (Çıkar) MEHMET : Pek sessiz. KAZIM : Büyüklerinin yanında fazla konuşmamayı bilir. ANNE : Sakin kızdır Selvinaz. HAMZA : Adını değiştirelim bunun be. ANNE : Neden? HAMZA : Daha modern bi isim takalım buna. KAZIM : Beyefendi oğlum bu benim rahmetli annemin ismidir. HAMZA : O zaman bu kızın kendi ismi olmalı. KAZIM : Bunca yıllık ismi değişir miymiş canım. MEHMET : Biz kalkalım, dükkanı kapadık, para gidiyor. HAMZA : Para gidiyor ama mis gibi de kıs geliyor baba, hah ha ha… KAZIM : Güle güle efendim. ANNE : Güle güle. MACİT : Bende kalkayım. HEPSİ : Allahaısmarladık. (Çıkarlar.)

(Kahvede Pişekar ve Hamdi konuşmaktadırlar.) KAHVECİ : (Girer.) Yandan çarklılar geldi buyruunnn. HAMDİ : Sağol evlat. KAHVECİ : Afiyet şeker olsun. (Çıkar.) HAMDİ : Bu senin oğlanı iyi bir doktora götürmak lazım efendi. PİŞEKAR : Tamam da kime götüreceğiz? HAMDİ : Ben sana bulurum. Geliyor lafı değiştir. PİŞEKAR : Geçen haftaki maç ne olmuş yahu haber alamadık? HAMDİ : Berabere bitmiş. TARÇIN : (Girer.) Aaa futbol maçı mı konuşuyorsunuz siz? HAMDİ : Evet. TARÇIN : Ne anlıyorsunuz şu futbol denen şeyden anlayamıyorum yani? PİŞEKAR : Sen sevmiyorsun. TARÇIN : Rica ederim aziz pederim musiki ile uğraşmak varken futbolla uğraşacak kadar sanattan ve ruhtan uzak biri miyim ben? PİŞEKAR : Sesi pek güzeldir amcası. HAMDİ : Okusun o zaman bize bakalım. PİŞEKAR : Oku bakalım hadi bir şarkı Hamdi Bey amcana. TARÇIN : Saz yok bir şey yok, nasıl okuyayım? PİŞEKAR : Okursun sen okursun haydi. TARÇIN : Peki o zaman sizi mi kıracağım? (Bir şarkı okur. Bu sırada etraftan toplananlar olur. Şarkı biter.) (Yeni dünyanın içinde Annesi ve Kazım efendi oturmaktadır.) ANNE : Sen ne diyorsun bu işe Kazım efendi? KAZIM : Çocuğu hiç gözüm tutmadı hanım. Görgüsüzün teki. ANNE : Bana da öyle geldi. KAZIM : Para bunları şımartmış. ANNE : Tarçın da pek kız gibi ama. KAZIM : Hamdi efendi onu doktora götürecekmiş, aslında Tarçın iyi çocuk. ANNE : Ama Selvinaz pek beğenmiyor. KAZIM : Bu kızda bahtsız mı ne, iki talibi var biri sert biri yumuşak, ortası yok. ANNE : Ne zaman gideceklermiş doktora? KAZIM : Hamdi efendi bugüne randevu almış. (Dükkan paravan Doktor muayenehanesidir.) DOKTOR : Anlat bakalım evlat ne sıkıntın var? TARÇIN : Aa ne sıkıntım olacak doktor bey amcacım, Allahıma şükür hiçbir sıkıntım yok. DOKTOR : Senin hiçbir şeyin yok Tarçın oğlum. Sana bir iki macun yazıp vereceğim. Bunları veznecilerden ve Mısır çarşısından alacaksınız. Her yemekten sonra birer kaşık kullanacaksın bunları. TARÇIN : Kullanırım ben ilaçtan hiç korkmam. DOKTOR : Aferim sana. Bir aya kalmaz tam bir delikanlı olarak gelirsin bana, tamam mı? TARÇIN : Tabii tamam. HAMDİ : Allah senden razı olsun doktorcuğum, hemen ilaçları alalımda tedavi başlasın. DOKTOR : Neden bu kadar acele ediyorsun Hamdi efendi? HAMDİ : Evlendireceğiz de. (Işık söner.) RAGIP : (Tarçın’ın musiki cemiyetinden aptal arkadaşıdır.) Tarçıncım. TARÇIN : Ne var Ragıp? RAGIP : Seninle şu kahvede biraz konuşmamamız gerekiyor. TARÇIN : Ee konuşmayalım o zaman. RAGIP : Yahu anlamasana işte gene ters huyum tuttu. TARÇIN : Yani anlayayım ki ters huyun tuttu konuşmamız gerek diyorsun. RAGIP : Tamaamm bak anlamadın işte. TARÇIN : Yani anladım işte. (Küçük paravan kahveye otururlar.) KAHVECİ : Vay anam vay kimler gelmiş? RAGIP : Tarçın’la ben gelmedik kahvecibaşı. KAHVECİ : Bu bundan da salak. Ne içerdiniz? RAGIP : Ben çay içmeyeyim. TARÇIN : O zaman bende kahve içmeyeyim. KAHVECİ : Tamam. O zaman ben bşr çay bir kahve söylemiyorum. Usta… (Çıkar.) RAGIP : Seninle konuşmamamız lazım Tarçın. TARÇIN : Konuşma seni dinliyorum. RAGIP : Katip Kazım Amcanın kızı Selvinaz yok ya? TARÇIN : Evet canımın içi. RAGIP : Sarraf Mehmet Beyin oğluna onu istemeye gitmemişler. TARÇIN : Ne zaman olmuş bu? RAGIP : Dün gitmemişler. Seninde Selvinaz’ı istememeye gitmediğini öğrenmemiş. TARÇIN : Biraz karıştı ama ben anladım. Sonra? RAGIP : İkinizde aynı kıza talip olmayınca bu dememiş ki: “Kozumuzu mahalle meydanında paylaşmayalım.” TARÇIN : Benimle bir kıs yüzünden kavga mı etmek istiyor bu salak? RAGIP : Doğru bildin, hayır. TARÇIN : Ragıp? RAGIP : Ne yok? TARÇIN : Bu Hamza iri mi? RAGIP : Serçe gibi bir şey. TARÇIN : Yani ayı gibi? RAGIP : Hayır. TARÇIN : Ben onu dövebilir miyim? RAGIP : Valla bence sen onu öldürüsün. TARÇIN : Yani o beni öldürür ha? RAGIP : Yanlış. KAHVECİ : (Girer.) Bir çay, birde kahve buyurun. TARÇIN : Teşekkür ederim, parasını al, belki acele kalkarız. (Para verir.) Üstü kalsın tamam mı? KAHVECİ : Tamam değil çünkü bu paranın üstü yok on para da eksik. TARÇIN : O zaman helal et. KAHVECİ : Helal olsun. (Çıkar.) RAGIP : Senin en yakın arkadaşın değilim Tarçın. Bu çocukla sakın dövüş emi? TARÇIN : Neden dövüşmemi istemiyorsun? RAGIP : Herif çok kuvvetsiz. Allah korumasın. TARÇIN : Dövüşeceğim onunla. RAGIP : Yapma Tarçın vazgeç dövüş. TARÇIN : Git ona haber sal. Yarın bu meydanda dövüşeceğiz. RAGIP : Gel bu işten vazgeçme Tarçın. TARÇIN : Bende öyle yapacağım. Git haber ver haydi. RAGIP : (Kalkar ve çıkar.) Ben Hamza’ya haber vermemeye gidiyorum. TARÇIN : Güle güle.

(4)(Yeni dünyanın içinde Hamdi ve Pişekar konuşmaktadırlar.) PİŞEKAR : Sarraf Mehmet’in oğlu ile dövüşeceklermiş. HAMDİ : Bırak dövüşsün düzeliyor demektir. PİŞEKAR : Doktorun ilaçları teshir mi ediyor dersin Hamdi? HAMDİ : O macunları bende yutsam ben de böyle olurum yahu. PİŞEKAR : Allah senden razı olsun, ister misin bizimki o koca ayıyı haklasın? HAMDİ : Olacağına bak sen. PİŞEKAR : Meydanda dövüşeceklermiş. HAMDİ : Bari Selvinaz da seyretse? PİŞEKAR : Bütün mahalleli orada olacaktır canım. HAMDİ : Haklısın, hadi bizde gidelim. PİŞEKAR : Gidelim. (Paravandan çıkarlar ve bir tur atıp küçük paravanın yanına gelirler. Bu arada tüm oyuncular birer ikişer sahneye gelirler. Sadece Hazma ve Tarçın yoktur. Bir müzik duyulur. Ringo müziğidir bu… Sahnenin sağından Tarçın solundan da Hazma aynı anda girerler.) RAGIP : (Koşarak sağdan girer.) Hazma bey, Hazma bey… Tarçın bey az sonra gelmiyorlar efendim. TARÇIN : Geldin Ragıp. HAMZA : Sen mi Selvinaz’ı alacaksın süt kokulu Tarçın? TARÇIN : Terbiyesiz. HAMZA : Seni az sonra öyle pataklayacağım ki, değil Selvinaz’ı Almak nefes bile alamayacaksın. TARÇIN : Sen terbiyesizin birisin. HAMZA : Kendini erkek olarak ispatlaman için sana bir fırsat veriyorum. Beni döv, gebert dayaktan al kızı git, tamam mı? TARÇIN : Beni iyice tahrik ediyorsun ve sertleşeceğim, söyleyeyim. HAMDİ : İlaçlar teshirini gösteriyor. PİŞEKAR : İnşallah Hamdi inşallah. HAMZA : Demek sertleşeceksin ha? TARÇIN : Evet sıkı dur. HAMZA : Sıkı durmazsam ne yaparsın ulan? TARÇIN : Ağzımı bozacağım. RAGIP : Bunu yapma Tarçın, lütfen ağzını boz. HAMZA : Ağzını mı bozarsın? TARÇIN : Evet ve çok sertleşirim. HAMZA : Haydi seni bekliyorum. TARÇIN : Köpüreceğim şimdi. HAMZA : Köpür ulan köpür de görelim. TARÇIN : Küfür geliyor. HAMZA : Hadi et bekliyorum. TARÇIN : Daha fazla dayanamayıp ağzımı bozuyorum ve patlıyorum. HAMDİ : Sertleşiyor. HAMZA : Sertleş ulan hadi, konuş. Küfür et. TARÇIN : Ediyorum. HAMZA : Et ulaaan. TARÇIN : Piss. RAGIP : Çocuk patlamadı. (Işık söner.) 1. PERDE SONU

2.PERDE (Küçük paravan doktor’un muayenehanesidir. Ortadan müzikle açılırız.) DOKTOR : Öyle ha dediğinde ilaç tesir etmez ki Hamdi efendi, biraz sabırlı olmak lazım. Dozu biraz daha arttıracağız, kaç kaşık alıyorsun macunları? (Deftere bakar.) TARÇIN : Yemeklerden sonra birer çay kaşığı. (Eliyle gösterir.) DOKTOR : Çorba kaşığı demiştim evladım. (Sinirli.) TARÇIN : İki macundan da ikişer kaşık mı alacağım? DOKTOR : Evet zaten biliyorsun zaten onun bir tanesi şurup kıvamındadır. TARÇIN : O kekikli olanı. DOKTOR : Evet ondan üç kaşık bile alabilirsin. TARÇIN : Tamam doktor bey amcacığım. DOKTOR : Göreceksin bir hafta içinde kuvvetli, delikanlı, zıpzıp zıplayan bir canavar olacaksın. TARÇIN : Ben canavar mı olacağım? DOKTOR : Evet. TARÇIN : Aferim bana bee. (Sağ el yumruk yapar.) HAMDİ : Hadi gidelim oğlum doktor bey amcayı da daha fazla rahatsız etmeyelim. Allahaısmarladık doktor. DOKTOR : Güle güle… (Çıkarlar.) Kızım sıradaki gelsin. (Yeni dünyada Katip Kazım’ın evindedir.) ANNE : Senin için iki delikanlı kavga ediyor ve senin umurunda bile değil Selvinaz. KIZ : Çünkü ikisini de sevmiyorum anne. ANNE : Ben senin annenim, bana söyle, yoksa aklında başka biri mi var? KIZ : Yemin ederim ki yok. ANNE : O zaman neden iki gence karşı da umursamazsın? KIZ : Anne Tarçın’ı beğeniyorum aslında, ama çok kibar. ANNE : Doktor tedavisi görüyormuş ya kızım. KIZ : Bu nasıl tedavi hiç sonuç vermiyor mu? ANNE : Ne bilelim belki de veriyordur. KIZ : Ne bileyim kararsızım. ANNE : Sende haklısın. (Küçük paravan kahvedir. Tarçın ve Ragıp oturmaktadırlar.) TARÇIN : İlaçlar çok fayda etti Ragıp inanılmaz derecede sertleştim. (Yumuşakça.) RAGIP : Olsun üzülme bi bakarsın ilaçlar fayda etmez. (Teselli ederek.) TARÇIN : Ragıp seninle konuşmakta çok zor be. RAGIP : Bu ayı kılıklı Hazma yok ya. TARÇIN : Evet? RAGIP : Selvinaz’a altın yüzük hediye etmemiş. TARÇIN : Kimden duydun bunu? (Meraklı ve şaşkın) RAGIP : Sarraf Mehmet Efendiden duymadım. TARÇIN : Vay namussuz vay. (Kızgın.) RAGIP : Tarçın sende kıza bir hediye almasana? TARÇIN : Düşünüyorum ama param yok ki. RAGIP : Ben sana para bulamayabilirim. TARÇIN : Nerden bulamayabileceksin? RAGIP : Dayım zengin, gidip ondan istemem olur biter. TARÇIN : Bunu yapa mısın bana? RAGIP : Tabii yapmam, sen benim en uzak arkadaşımsın. TARÇIN : Sağol Ragıp. RAGIP : Sen de sağ olma. KAHVECİ : (Elinde çaylarla gelir.) İki belalıya iki çay. TARÇIN : Sende salak mısın nesin be, biz nereden belalı oluyormuşuz? KAHVECİ : İkinizde sertsiniz ya, onun için dedim. (Çıkar.) TARÇIN : Eğer parayı bulursak kıza bir yüzükte ben alırım Ragıp. RAGIP : Sana en kısa zamanda parayı bulmayacağım. TARÇIN : Sağol. RAGIP : Bak Hamdi bey amca gelmiyor. HAMDİ : (Girer.) Merhaba delikanlılar. TARÇIN : Hoş geldin Hamdi bey amcacığım. RAGIP : Maşallah bugün çok kotü gördüm sizi Hamdi bey amca. HAMDİ : Sağol Ragıp. TARÇIN : Size olan borcumuzu nasıl ödeyeceğiz Hamdi bey amca? HAMDİ : O nasıl laf Tarçın, biz senin babanla çocukluk arkadaşıyız. TARÇIN : Biliyorum. HAMDİ : Çocuklar benim işlerim var ben gidiyorum. (Gider.) KAHVECİ : (Girer.) Çay kahve falan filan? TARÇIN : Ragıp bir çay iç istersen? RAGIP : İyi gider tamam, bana bir çay getirme. KAHVECİ : Emredersin. TARÇIN : Bende bir çay içeyim bari. KAHVECİ : İkisinide hemen getiriyorum. (Çıkar.) TARÇIN : Şu çocuğun bile bir mesleği var benim yok. RAGIP : Sana bir iş bulmayacağıma söz veriyorum Tarçın. TARÇIN : Sana güveniyorum Ragıp. RAGIP : Bende sana güvenmiyorum. TARÇIN : Sağol. RAGIP : Bir şey. TARÇIN : Ragıp. RAGIP : Ne yok? TARÇIN : Bu aldığım ilaçlar var ya beni çok sertleştirecek galiba? RAGIP : Hiç belli olur valla. TARÇIN : İster misin Ragıp, ben çok sert olayımda şu Hazma ayısını bir vuruşta öldüreyim? RAGIP : Olmaz olmaz valla. TARÇIN : Ne zaman sertleşmeye başlarım sence? RAGIP : Valla onu doktor bilmez. TARÇIN : Haklısın. RAGIP : Bir bakmıyorsun bir sabah sen ansızın sertleşmemişsin. TARÇIN : Olur olur. RAGIP : Allaaahh o zaman o ayı Hamza’nın halini görmemek isterim. TARÇIN : Bende. KAHVECİ : (Askıyla gelir.) Kahveleriniz. RAGIP : Aaa sen deli misin be, biz çay istemedik ki. TARÇIN : Biz çay istedik unuttun galiba. KAHVECİ : Bu konuşmalarınızla adamda kafa bırakmıyorsunuz ki. RAGIP : Adam haklı. KAHVECİ : Sağol. (Çıkar.) TARÇIN : Bu sefer ters konuşman işe yardı Ragıp. RAGIP : Sana bir şey söylemeyeyim mi Tarçın? TARÇIN : Söyleme. RAGIP : Peki o zaman. (Yeni dünya£ya Kız, Annesi ve Babası Kazım girerler.) KAZIM : Bizi de şaşırtıyorsun be kızım. KIZ : Ne yapayım babacığım karar veremiyorum. ANNE : İyi ama hem Tarçınlar hem Hamza’nın ailesi bizden cevap bekliyorlar. KAZIM : Tarçın’a “Verdim gitti” dedik, sonra vazgeçtin. KIZ : Çok kibar baba. ANNE : Son zamanlarda gördün mü peki? KIZ : Görmedim. ANNE : Bir gör bakalım belki fikrin değişir. KIZ : Nerden çıktı şimdi bu durup dururken? ANNE : Sana bunu göndermiş. (Altın bir yüzük verir.) Al. KIZ : Hamza’nın gönderdiğinden daha güzel. ANNE : Hamza’lar sarraf, bu çocuk dar gelirli, fakat bunun gönlü daha zengin. KIZ : Kimle haber göndermiş anne? ANNE : Ragıp’la. KIZ : Söyle Tarçın’la buluşacağım. ANNE : Tamam. (Kazım’la çıkarlar.) KIZ : Gönlü zengin ha…
(Tarçın ve Ragıp yürümektedirler.) RAGIP : Onun gönlü fakir dedim senin için. TARÇIN : Çok iyi söylemişsin. RAGIP : Yarın bu saatte seninle buluşmayacak. TARÇIN : Nerede? RAGIP : Sen nerede istemezsen. TARÇIN : Burada buluşalım işte. RAGIP : Tamam olmaz. TARÇIN : Git söyle ona burada buluşuyoruz. RAGIP : Hemen gidip söylemiyorum. (Çıkar.) TARÇIN : Allahım bana kuvvet ver. (Küçük paravan sarraf dükkanı. Mehmet ve oğlu Hazma.) HAMZA : Baba altın yüzüğü beğenmiş mi acaba kıs? MEHMET : Beğenmeyip de ne yapacak oğlum. HAMZA : o kızı bana verecekler değil mi baba? MEHMET : Paranın satın alamayacağı hiçbir şey yoktur. HAMZA : Yaşa baba. MEHMET : Eğer su koyuverirlerse bir yüzük daha göndeririz. HAMZA : Gene olmazsa bide altın bilezik. MEHMET : İşte bu kadar. HAMZA : Aşk güzel şeymiş be. MEHMET : Ben senin yaşındayken beş parasızdım. HAMZA : Sonra nasıl zengin oldun baba? MEHMET : Sarraf Kamil Efendi’nin yanında altın tozu topladım, onları biriktirip sattım. HAMZA: Böylece zengin oldun? MEHMET : Yok ulan öyle zengin olunur mu? HAMZA: Peki nasıl oldun baba? MEHMET : Kamili Efendiye yardım etmeye başladım. Kimi kimsesi yoktu garibimin, ölünce sarraf dükkanı bana kaldı. HAMZA : Sende öylece zengin oldun. MEHMET : Bu kadar basit. HAMZA : Baba o kıza bir altın gerdanlık yapalım mı ne dersin? MEHMET : Önce yüzüğün cevabı bir gelsin de düşünürüz. HAMZA : Aslansın baba. MEHMET : Ama sen gene de elini çabuk tutsan iyi olur, çünkü o salak Tarçın da kızın peşindeymiş. HAMZA : Onun her tarafı peşinde olsa ne olur baba, benimle kavgaya geldi, korkudan kaçtı gitti. MEHMET : Sen gene de dikkatli ol. HAMZA : Ne yapayım yani? MEHMET : Bence o salağı ortadan kaldırmalı. HAMZA : Ben adam öldüremem baba. MEHMET : Öldür demedim ulan, bir yere göndermeli, buralardan uzaklaştırmalı. HAMZA : Nasıl yapacağız bunu? MEHMET : Düşünüyorum. HAMZA : İhbar edelim askere yollayalım. MEHMET : O askerliğini yapalı yıllar oluyor. HAMZA : Ne yapacağız peki? MEHMET : Acaba kızı kaçırsan diyorum. HAMZA : Ayıp olmaz mı? MEHMET : Rizikolu iş tabii. HAMZA : Bir çare bulalım. MEHMET : Ben çareyi buldum galiba.
(Yeni dünya Kızın evi. Kapı çalınır, Kız açar.) KIZ : Buyurun? RAGIP : Merhaba ben Ragıp. KIZ : Buyurun hoş geldiniz. RAGIP : Hoş bulmadık. KIZ : Anlamadım. RAGIP : Neyse uzun roman KIZ : Uzun roman mı? RAGIP : Yani uzun hikaye anlatması. KIZ : Buyurun ne istediniz? RAGIP : Ben Tarçın’ın en yakın arkadaşı değilim. KIZ : Hayır sizi tanıyorum en yakın arkadaşısınız. RAGIP : Bende onu söylemiyorum işte. KIZ : Anlıyorum. RAGIP : Tarçın yarın bu saatte şurada sizi beklemiyor. KIZ : Anladım, geleceğim. RAGIP : Anlamadınız mı? KIZ : Anladım. Siz bazen ters konuşuyormuşsunuz. RAGIP : Doğru, haksızsınız. KIZ : Tarçın’a söyle, onunla görüşeceğim. RAGIP : Tamam… Helal bana be. (Çıkar.) KIZ : Güle güle. RAGIP : Güle güle. (Işık yanar söner kız belirir.) RAGIP : Gelmiyor işte ben sizi yalnız bırakmayayım. (Çıkar.) KIZ : Merhaba. TARÇIN : (Çok sert bir şekilde erkeksidir.) Merhaba yavrum. KIZ : Anlamadım? RAGIP : (Kulisten kafayı uzatır.) İlaçlar ilk defa teshir etmedi. TARÇIN : (Çok sert.) Nerelerdeydin be kızım, gözümüz yollarda kaldı. KIZ : Haberi alır almaz geldim işte, kızma. TARÇIN : Nasıl kızmam ulan, bir erkek bu kadar bekletilir mi? KIZ : Tarçın? TARÇIN : Ne var? KIZ : Sensin değil mi? TARÇIN : Yok babamım, tabii benim. KIZ : Tedavi görüyormuşsun, doğru mu? TARÇIN : Doğru ne olmuş. KIZ : İyi olmuş. TARÇIN : Sandal sefası mı yapalım, yoksa seni muhallebiciye mi götüreyim? KIZ : Sen nasıl istersen. TARÇIN : Aferim, severim erkek sözü dinleyen kadını. KIZ : Çok tatlısın. TARÇIN : (Birden yumuşar.) Tatlıyımdır hayatım. KIZ : Ne dedin. TARÇIN : (Gene sert.) Ne ne dedim? RAGIP : (Kulisten kafayı uzatır.) Arada bir ilacın teshiri gidip gelmiyor, gidip gelmiyor. KIZ : Tarçın, seni bu halinle sevdim ben, biliyor musun? TARÇIN : Bende seni bu halinle sevdim. (Çok yumuşak.) O kadar talısın ki. KIZ : Ama arada bir ne oluyor anlamıyorum. TARÇIN : Anlamayacak bir şey yok bunda tamam mı? KIZ : Ne zaman sözleniyoruz? TARÇIN : Acele etme, acele işe şeytan karışır, oturup aklıselimle karar vereceğiz, tamam mı? KIZ : Ne kadar sertsin. TARÇIN : (Yumuşak.) Sertimdir. KIZ : Mahsus yapıyorsun. RAGIP : (Kulisten kendi kendine.) Mahsus yapmıyor, ilacın tesiri gidip geliyor. Ben bunun doktoruna gitmiyorum. (İçeri sokar kafasını.) KIZ : Bu halin beni çok çekti biliyor musun? TARÇIN : Tabii çekecek, erkeğiz bugüne bugün. KIZ : Bir daha söyle. (Yaklaşır.) TARÇIN : (Yumuşar.) Erkeğiz bugüne bugün. KIZ : Ne olur yapma Tarçın, öbür halini seviyorum senin, taklit yapma. TARÇIN : Ne taklidi be, ne taklidi. Ben böyle sert bir adamım istersen. KIZ : İsterim hep böyle ol. TARÇIN : (Yumuşak.) Olurum hayatım. KIZ : Bu ne bu şimdi? TARÇIN : (Yumuşak.) Yemin ederim elimde değil Selvinaz, yoksa istemez miyim senin arzuladığın (Sertleşir.) gibi ibr adam olmayı ulan. KIZ : Benimle alay mı ediyorsun sen? TARÇIN : (Yumuşak.) Yemin ederim anam babam ölsün ki etmiyorum. KIZ : Pis. (Ağlayarak hızla çıkar.)

(Doktorun paravanı. Doktor oturmaktayken Ragıp girer.) RAGIP : Merhaba doktor bey. DOKTOR : Merhaba. RAGIP : Ben Tarçın’ın arkadaşı değilim. DOKTOR : İsabet. RAGIP : Tarçın yumuşak yumuşak giderken arada bir sertleşmiyor. DOKTOR : Yani hep yumuşak gidiyor? RAGIP : Hayıırr. Bu hayır doğru. DOKTOR : Ne demek bu? RAGIP : Siz beni tanıyorsunuz. DOKTOR : Ben seni tanımıyorum. RAGIP : Tamam. DOKTOR : Eee? RAGIP : Konuşmam böyledir. Tarçın’ın meselesi için burada bulunmuyorum doktor bey. DOKTOR : Tarçın’ın nesi var? RAGIP : Ona bazı ilaçlar vermemişsiniz. DOKTOR : Tabii bazı ilaçlar verdim, bazı ilaçları da vermedim. RAGIP : Her neyse, işte o ilaçlar zaman zaman Tarçın’da kopukluk yapmıyor. DOKTOR : Mesele yok. RAGIP : Ben ters konuşurum doktor anlamasanıza. DOKTOR : Ha sen ters konuşuyorsun. RAGIP : Hayır. DOKTOR : Sana bir iki ilaç yazacağım. RAGIP : Yahu benim ilaca milaca ihtiyacım var, ben Tarçın için gelmedim. DOKTOR : Tarçın ilaçlarını muntazam alıyor mu? RAGIP : Hayır. DOKTOR : O zaman? RAGIP : Arada bir sertken sertken yumuşamayabiliyor. DOKTOR : Gene ters mi konuştun? RAGIP : (Evet gibi.) Hayır. DOKTOR : Evet yani? RAGIP : (Evet gibi.) Hayır. DOKTOR : Anladım, o zaman Tarçın’a yeni bir tedavi başlatacağız. İlaçları kessin, ben Hamdi bey amcasına da söyleyeyim, ona başka bir şey uygulayalım. RAGIP : Tamam. (Yeni dünya kızın evi. Mehmet, Karısı ve Hamza oturmaktalar. Annesi kahve ikram eder. Kazım gelir el sıkar.) KAZIM : Hoş geldiniz, şeref verdiniz. ANNE : Buyurun efendim kahveleriniz. MEHMET : Elinize sağlık. ANNE : Afiyet olsun efendim. HAMZA : Kahveleri Selvinaz mı yaptı gene? ANNE : Evet beyefendi oğlum. HAMZA : O zaman bende ona çok pahalı bir gerdanlık hediye edeceğim. (Kırmızı bir kutu çırarır.) Buyurun. ANNE : Kendisine verirseniz daha doğru olmaz mı? KAZIM : Ne zahmet ettiniz beyefendi oğlum? MEHMET : Söz yüzüğünü de çıkartsana Hazma. HAMZA : Buda iri taşlı pırlanta söz yüzüğümüz. ANNE : Çok pahalı şeyler bunlar. MEHMET : Kızımıza az bile. HAMZA : Az bile buyurun. ANNE : Onu da kendisine veririsiniz. HAMZA : Vereceğiz ama malı göremiyoruz nerede? ANNE : Selvinaz mı? HAMZA : Heee… ANNE : Mutfakta, şimdi gelir. KAZIM : Selvinaaazz, neredesin kızım? KIZ : (Gelir.) Geldim baba, hoş geldiniz efendim. MEHMET : Hoş bulduk güzel evladım. HAMZA : Al bunlar senin. KIZ : Bunlar ne böyle? HAMZA : (Kutuları veriri.) Aç da gör. KIZ : (Açar.) Hii bunlar ne böyle? HAMZA : Biri söz yüzüğümüz, biride gerdanlık, şimdilik. KIZ : Ama bunlar çok pahalı şeyler. MEHMET : Senin gibi geline az bile kızım. KIZ : Sağolsun ama bunları kabul edemem. HAMZA : Beğenmedin mi yoksa? KIZ : Hazma bey ben bunları sonra alırım. HAMZA : Kuran çarpsın olmaz, şimdi alacaksın, darılırım. ANNE : Hazma beyi kırma kızım, hediye reddetmek ayıptır. HAMZA : Anan doğru dedi. KIZ : (Alır.) Teşekkür ederim. HAMZA : İstersen şu yüzüğü takalım ne dersin? MEHMET : Senin elin uğurludur Kazım bey sen tak. KAZIM : (Kalkar yüzüğü alır kızına takar.) Hayırlı olsun inşallah. HAMZA : (Cebinden bir yüzük çıkartır.) Baba bunu da sen bana tak bari. KIZ : Nişanlanıyor muyuz? MEHMET : Buna söz kesme denir kızım. (Büyük bir mücevher kutusunu anneye verir.) Buyurun size layık değil ama. ANNE : Ah ne zahmet ettiniz Mehmet beyciğim. Bu kadar değerli şeylere ne gerek vardı? MEHMET : Artık dünür sayılırız ne gereği olur muymuş hiç? KAZIM : Yahu Mehmet beyciğim hakikaten çok masrafa girmişsiniz. MEHMET : Ne masrafı yahu biz sarrafız, kendi imalatımız hepsi. ANNE : Olsun gene de bir yığın para. MEHMET : Helal hoş olsun, yeter ki hayırlı olsun. ANNE : Hayırlı olur inşallah efendim. KIZ : İnşallah. HAMZA : Seni mesut edeceğim Selvinaz, çünkü sen çok kıyak bir kızsın.

(Küçük paravan kahvedir. Pişekar ve Hamdi konuşmaktadırlar.) PİŞEKAR : Bu işi bir nişanla bitirelim Hamdi efendi, ne dersin? HAMDİ : Ben eve giderken Kazım efendiye uğrar bir gün tespit ederim. PİŞEKAR : Bizim oğlanda çok iyi gelişmeler var biliyorsun. HAMDİ : Ben sana söylemiştim çok iyi doktordur diye. PİŞEKAR : Sağol Hamdi, sana olan borcumuzu nasıl ödeyeceğiz valla bilemiyorum. HAMDİ : Biz bunca yıllık dostuz yahu, lafı mı olur? KAHVECİ : (İki kahveyle girer.) Buyurun kahveleriniz. HAMDİ : Sağol evladım. PİŞEKAR : Eline sağlık. KAHVECİ : Afiyet olsun. Tarçın’cığım nasıllar acaba babacığım? PİŞEKAR : Sağol iyi. KAHVECİ : Acayip sert olmuş diyorlar. HAMDİ : Oldu ya ne sandın? KAHVECİ : Fazla sert olursa da iyi değil be Hamdi abi. HAMDİ : Nedenmiş o? KAHVECİ : Çok sertlik karı milletini sinirli yapar. HAMDİ : Hadi ulan zevzek işine bak, sana mı kaldı kadına nasıl davranılacağının dersi. Ben Kazım efendiye gidiyorum. PİŞEKAR : Allah razı olsun, şu işi hallet Hamdi. HAMDİ : Merak etme. (Çıkar.) (Yeni dünya kızın evi ve hepsi oturmaktadırlar. Kapı çalar.) KIZ : Açıyoruumm… Buyurun Hamdi bey amcacığım. HAMDİ : Ooo maşallah epeyce kalabalıkmışsınız ben sonra geleyim. MEHMET : Gel gel Hamdi efendi hayırlı bir iş üstüne geldin. HAMDİ : Hayırdır? MEHMET : Selvinaz’la oğlumuzu sözledik de. HAMDİ : Anlamadım? KAZIM : Canım aile arasında öyle bir şey işte. HAMDİ : E, sen bizim Tarçın’a söz vermemiş miydin? MEHMET : O eskide kaldı Hamdi bey. HAMDİ : Yahu Kazım efendi, ayıp değil mi, insan kızını para ile satar mı?= KIZ : (Ağlayarak çıkar.) Gördünüz mü anne?.. ANNE : Selvinaz kızım.. (Çıkar.) HAMDİ : Yahu Mehmet efendi, sizde utanmıyor musunuz söz kesilmiş bir kıza kalkıp görücü gelmeye? HAMZA : Sen bu işe karışma Hamdi amca. HAMDİ : Sen sus ulan, ne zamandan beri büyükler konuşurken küçükler lafa giriyor? MEHMET : Alan razı satan razı Hamdi efendi, size ne oluyor acaba? HAMDİ : O sizin dediğiniz bir mal alınıp satılırken söylenir Mehmet bey. Bu kızı size satıyorlar mı ki, “Satan razı,” diyorsunuz? MEHMET : Ne münasebet canım, aaa? HAMDİ : Kazım sana bunu hiç yakıştıramadım ha söyleyeyim. KAZIM : Hamdi efendiciğim… HAMDİ : Hayrını görün hadi eyvallah… (Hırsla çıkar.) (Ortalıkta sağdan sola, soldan sağa hırsla dolaşmakta olan Hamdi. Bu sırada Pişekar girer.) PİŞEKAR : Hayrola Hamdi? HAMDİ : Bırak Allahını seversen yahu. PİŞEKAR : Ne oldu hayrola? HAMDİ : Kıza Hazma ile söz kesmişler. PİŞEKAR : Söz mü kesmişler? HAMDİ : Aile arasında yüzük takmışlar. PİŞEKAR : Nasıl olur yahu hani bize söz vermişlerdi? HAMDİ : Altınları görünce fikirleri değişmiş herhalde. TARÇIN : (Girer.) Merhabaaa… HAMDİ : Tarçın geldi. PİŞEKAR : Gel oğlum gel. TARÇIN : Geldim babacığım. Merhaba Hamdi bey amcacığım. Sizin hakkınızı nasıl ödeyeceğim bilmiyorum, bize çok iyilik yaptınız. HAMDİ : Boş ver şimdi bunları, sen nasılsın bakalım iyi misin? TARÇIN : (Ne sert ne yumuşak, çok normaldir.) Sayenizde çok iyiyim, sizin doktorunuz çok iyi bir insan. Bana çok faydası dokundu sağ olsun. PİŞEKAR : Şuraya bak Hamdi nasıl konuşuyor. HAMDİ : Görüyorum bilader görüyorum. TARÇIN : Sağ olsun bizim Ragıp’da çok çaba gösterdi Hamdi bey amca. HAMDİ : Sağ olsun, bak oda geliyorç RAGIP : (Girer.) Neden şu kahvede oturuyoruz? PİŞEKAR : Doğru ya neden oturmuyoruz. (Yürürler otururlar.) KAHVECİ : Yağlı müşterilerimiz gelmiş, buyursunlar buyursunlar. HAMDİ : Bize dört çay getir hadi. KAHVECİ : (Ragıp’a) Ragıp’çığım sende çay içmeyeceksin değil mi? RAGIP : Yoo içeceğim, onlar içiyor bende içeceğim. KAHVECİ : Aaa bu doğru konuşuyor be. (Çıkar.) RAGIP : Nasıl işlettim ama şunu. TARÇIN : Ragıp sen çok iyi bir dostsun biliyor musun? RAGIP : Tabii bilmiyorum, sende benim en iyi dostum değilsin. TARÇIN : Sağol. PİŞEKAR : Nasıl söyleyeceğiz Hamdi efendi? HAMDİ : Tarçın oğlum. TARÇIN : Buyurun Hamdi bey amcacığım? HAMDİ : Nasıl başlayacağım bilmem ki? PİŞEKAR : Ragıp gel seninle bir şey konuşacağım. (İkisi çıkarlar.) HAMDİ : Tarçın. TARÇIN : Sizi dinliyorum. HAMDİ : Selvinaz’a Hazma ile söz kesmişler. TARÇIN : Anlamadım? KAHVECİ : (Girer.) Aa nereye gitti bunlar yahu? HAMDİ : Sen koy kahveleri onlar gelirler şimdi. KAHVECİ : Tamam babalık. (Kahveleri koyar gitmez.) HAMDİ : Tarçın oğlum… Ne duruyorsun ulan sen? KAHVECİ : Hiçç öyle yani HAMDİ : Hadi git işinin başına. KAHVECİ : Tamam. (Çıkar.) HAMDİ : Senin iş suya düştü oğlum, kızı Hamza’ya veriyorlar, iş bunda ibaret. TARÇIN : Boş ver Hamdi bey amca. Eğer Selvinaz onu istiyorsa ona gider. Benim yapabileceğim bir şey yok. HAMDİ : Nasıl yok, işin peşini bırakma. TARÇIN : Ben bu işten vazgeçtim Hamdi bey amca. Madem ki parası olan bu kızı alabiliyor, o zaman benim param yok. HAMDİ : Oğlum bir işe girip çalışsana. TARÇIN : Bakalım bir iş buldum galiba. HAMDİ : Bu çok iyi hemen başla. TARÇIN : Öyle yapacağım. HAMDİ : Hadi hayırlı olsun. (Yeni dünya kızın evidir. Kalabalık, anneler , babalar, kahveci herkes nişan törenindeler. Bir müzik çalar ve tuvaletle yanında smokinli Hazma ile Selvinaz girerler. Alkışlar.) MACİT : Pek de yakışmış nişan kıyafeti kızımıza. ANNE : (Ağlar.) Ah canım evladım. KAZIM : İşte yüzükler Mehmet bey, siz takacaksınız. MEHMET : Valla olmaz, siz takın. KAZIM : Olmaz bu iş size düşer. MEHMET : Hay Allah… Gelin bakalım şöyle… Efendim… Nişan evlilik müessesesinin ilk adımıdır. Önce ailelerimiz birbirlerini tanıdı sonra kızımızla oğlumuz tanıştılar birbirlerini sevdiler, şimdide evliliğe ilk adımı atıyorlar. Oğlumuz bol para kazanacak ve hanımının her istediğini yerine getirecek. Ben önce yüzüklerini takıyorum, hayırlı olsun. (Takar.) Sonrada şu broşu kızıma hediye ediyorum. (Takar.) bunlarda kızıma küçük bir armağan (On on beş tane bilezik takar.) MACİT : (Altın takar.) Bende bir Reşat altını takıyorum iyi günlerde… (Her takı takılışında alkışlar gelir.) ANNE : (Mahcuptur.) Biz oğlumuza bir şey takamadık ya. KAZIM : Kusurumuza bakmayın. HAMZA : Boş ver babalık ben de para bok gibi, senin takacağın üç kuruşluk şeyin lafı mı olur… MEHMET : (Kahkahayla güler.) Ne şakacı keratadır bu. (Dans müziği gelir ikisi dans ederler herkes alkışlar.) (Küçük paravan bir kütüphanedir. Bir pano ile kitap resimleri.) TARÇIN : (Bir sandalyede kitap okumaktadır.) RAGIP : (Girer. Tarçın’ı tanımaz.) Afedersiniz?.. Aaa Tarçın sen burada ne arıyorsun? TARÇIN : Burada hem kitap okuyorum bol bol, hem de gelenlere hizmet ediyorum. RAGIP : Hangi kitabın nerede olmadığını nasıl bilmiyorsun? TARÇIN : Öğrendim usulü var. RAGIP : Maaşın kötü mü peki? TARÇIN : Aslına bakarsan kötü. RAGIP : Oh o zaman iyi. TARÇIN : Az maaş alıyorum, ama zevkli iş Ragıp. RAGIP : Mutlu musun sen? TARÇIN : Çok mutluyum. RAGIP : Peki Selvinaz’ın Hazma ile nişanlanmasına sevinmiyor musun? TARÇIN : Tabii ki sevinmiyorum. RAGIP : Anla işte yahu. TARÇIN : O iş benim için bitti Ragıp. Selvinaz artık kendi hayatını yaşıyor. Mutlu olsun. (Selvinaz Hazma ile kolkola dolaşmaktadır.) HAMZA : Vücudun çok güzel ha. KIZ : Ne terbiyesiz insansın sen be. HAMZA : Boş ver söylediğim doğru. KIZ : Para seni şımartmış biliyor musun? HAMZA : Biliyorum. Hah ha ha… KIZ : Bir de gülüyorsun. HAMZA : Kızım ben sarrafım, ayrıca insan sarrafıyım, kadından da iyi anlarım. Para teslim olmayacak kadın yoktur. Bak sana altın yağdırdık, sende benimle evleniyorsun. KIZ : (Bir süre durur Hamza’nın yüzüne kötü kötü bakar ve yüzüğünü bileziklerini, kolyesini çıkartarak atar.) Al ulan bunları ayı. Sen her önüne geleni para ile altın ile alabileceğini mi sandın? Paranın satın alamayacağı şey sevgidir bunu bilmiyor musun? HAMZA : Yoo. KIZ : O zaman al bunları kulağına sok, bu iş bitti, hadi güle güle. (Hızla çıkar.) HAMZA : (Yerdeki altınları toplar.) Ulan bunlar amma para eder haa… (Küçük paravan aynen kütüphanedir ve ikisi oturmaktadır. İçeri kız girer. Hepsi donup kalırlar.) KIZ : Merhaba Tarçın. TARÇIN : Merhaba Selvinaz. KIZ : Seninle konuşabilir miyim? TARÇIN : Tabii. KIZ : Burada çalıştığını öğrendim. TARÇIN : Evet, yeni başladım. RAGIP : Nasıl değilsin Selvinaz? KIZ : İyi değilim Ragıp. TARÇIN : Hayrola nen var? KIZ : Yüzüğü attım. TARÇIN : Yüzüğü attın mı? KIZ : Hem de o ayının suratına. TARÇIN : Üzüldüm. RAGIP : Ben hiç üzüldüm. KIZ : Üzülme Tarçın böylesi daha hayırlı olacak. TARÇIN : Neden? KIZ : Çünkü seninle evleneceğim. TARÇIN : Benimle mi evleneceksin? KIZ : Evet. TARÇIN : Selvinaz ben basit bir kütüphane memuruyum. KIZ : Olsun. TARÇIN : Maaşımda beş lira. KIZ : Olsun. TARÇIN : Bu parayla nasıl geçiniriz? KIZ : Bende çalışacağım. RAGIP : Bu harika değil yahu. KIZ : Bence de harika. İkimiz de çalışır evimizi geçindiririz Tarçın. TARÇIN : Peki annene babana ne diyeceksin? KIZ : Ben evleneceğim onlar değil, ikisine de kırgınım. RAGIP : Seni zorlamı nişanlamadılar? KIZ : Evet zorla nişanladılar. Onun içinde attım yüzüğü. Seni seviyorum Tarçın. TARÇIN : Bende seni hep sevdim biliyorsun. KIZ : İstersen babanla konuşurum. TARÇIN : Artık kararları ben kendim veriyorum, haberin yok mu? KIZ : Bu harika hemen nişan yüzüklerimizi alalım. (Çıkarlar.) SON

Hiç yorum yok: